Bu benim savaşım
Her şeyden önce Cennet ve Cehennem vardı. Ve aralarında ezelden ebede süren bir savaş. Daha sonra bu savaşın dengede kalmasını sağlayan ve sınırları onlar tarafından belirlenen bir Konsey oluşturdu . Onlar dengenin koruyucusuydular. Herhangi bir tarafın
üstün bir
güç
elde edip diğerini yok etmemesini amaçladılar. Nitekim bir süre sonra Cennet ve Cehennem, Konsey’e karşı uslu duracaklarına yemin ettiler. Çünkü ikisi de Konsey’in ceza uygulayıcılarının gazabına uğramaktan korkuyordu. Mahşerin dört atlısı adındaki korkusuz dört savaşçıdan. Bu kargaşada üçüncü bir ırk olan
insan
yaratıldı ve Konsey’e bir zaman sonra bu ırkın sonsuz savaşa
sonuç
ve evrene denge getireceği bildirildi. Ve böylece
insan
krallığı doğmuş oldu. Konseyin koruması altına 7 adet mühür teslim edildi.
İnsan
krallığı savaşa
hazır
olduğu zaman bu yedi mühür de kırılacak ve üç krallıkla
birlikte
evrenin kaderi belirlenecekti.
İşte böyle bir hikaye ile başlıyor Darksiders. Daha
ilk
dakikadan kötü bir şeyler olacağını hissediyorsunuz. Sonra bir sinematik giriyor. Sıradan bir metropol gününde bir anda
insanl
gökyüzünden
düşen binlerce ateş topundan kaçmaya başlıyor. Sonrasında ise kargaşa ve en nihayetinde kaos.
Darksiders’ı
ilk
defa
Özgür
’ün
bilgisayarında
gördüm. Henüz
yeni
başlamıştı ve ben baştaki hikayeyi ve sinematiği kaçırmıştım, zaten o da fazla zamanı olmadığı için 10 dakika sonra oyunu kapatmak zorunda kalmıştı. Ancak gördüğüm kadarıyla “Yine bilindik bir arcade oyunu” diye düşünmüştüm fakat yine de eve gelip kendi
bilgisayarıma
kurdum ve oynamaya başladım. İşte o zaman çok yanıldığımı anladım.
Darksiders bildiğiniz veya en azından yazının başından da anlayacağınız gibi Mahşerin Dört Atlısı’ndan kırmızısı olan Savaş’ın etrafında gelişen bir
oyun
. Hikayede bahsettiğimiz mühürler kırılmaya başlandığından Cennet ve Cehennem, ebedi savaşlarını
dünyaya
taşıyorlar. Ve onları durudurmak adına (aslında
ilk
başta bu amaçla gelmiyoruz ama) kırmızı atlımız dünyaya iniyor.